Tarih Siyasetten Bağımsız Olabilir mi? Nesnellik ve Sorumluluk Üzerine Bir Deneme

Bu yazı Polina Gelman'ın hâtırasına ithaf edilmektedir. 

Hafıza ve Gerçeklik: Tarihsel Anlayışın Gerçek Temeli

İnsanların tarihe, politikaya ve bilime yaklaşımında somut gerçekleri dikkate alması gerekir. Bu nedenle, tarihsel olayları kendi koşulları ve ilişkiselliği içinde ele almak onları doğru şekilde yorumlayabilmek açısından çok önemlidir. Tarih, yalnızca olayların kronolojik bir sıralamasından ibaret olmadığı gibi, sosyal bilim disiplininin sınırlarını da çoğu zaman aşar; toplumların hafızasında yer eden ve onların geleceğini şekillendiren önemli bir öğreti, bir tür düşünme yordamına dönüşür. Bu nedenle, geçmişin doğru biçimde analiz edilmesi, bireylerin ve toplumların bugünkü reflekslerini, davranışlarını anlamalarında ve düşünce kalıplarını şekillendirmelerinde kritik bir rol oynar. Hafıza da benzer bir şekilde, bireylerin ve ulusların ortak mirasıdır ve bu mirasın da gerektiği gibi anlaşılması, gelecekteki politikaların ve sosyal yapıların sağlıklı bir şekilde inşa edilmesine önemli katkı sağlar. Ayrıca, tarihsel bağlamın bütün genişliğiyle göz önünde bulundurulması, mevcut sorunların doğru bir biçimde teşhis edilmesine, tanımlanmasına olanak tanır. Bu nedenle, tarihsel gerçeklerin peşinde koşmak ve onları nesnel bir şekilde değerlendirmek, sadece akademik bir gereklilik değil, aynı zamanda etik bir sorumluluktur. Çünkü geçmişteki yanlışlardan ders almak ve benzer olayların tekrarlanmaması için belirli bir anlayış sahibi olmak, hem bireyler hem de toplumların selameti açısından büyük önem taşır. Dolayısıyla, tarih bilincinin geliştirilmesi, geleceği daha sağlam temeller üzerine inşa etmek için elimize bazı önemli araçlar verir.

Kolektif Miras Olarak Tarih Yoluyla Güvenli Bir Geleceği Aramak

Pragmatik düşünme tarzının geride bıraktığımız yarım yüzyılda düşünce dünyamızda fazlasıyla etkili olduğu söylenebilir. Fakat bu düşünme tarzı bana kalırsa sadece genel yarara uygun düştüğü ve uluslararası alanda barışçıl amaçlarla kullanıldığı müddetçe anlamlı ve değerlidir. Üstelik sosyal bilimlerle ilgilenenlerin pragmatizmin sunduğu işlevsel ve dar sınırları rahatlıkla aşabilmeleri de beklenir. Zira geleceğe dair projeksiyon ya da özgün düşünce yapıları geliştirmek amacıyla tarihsel olayları değerlendirirken pragmatizm yeterli olmaz. Dahası tek başına tarihsel ve kültürel bağlamları göz önünde bulundurmak dahi yeterli olmayabilir zira mevcut sosyo-politik dinamiklerin anılan tarihsel gelişmeyle bağlantıları da dikkate alınmalıdır. Kısacası konjonktürle ilgili politik önermelerde bulunanların, geçmişten gelen bilgileri titizlikle analiz etmeleri, süregelen toplumsal gelişmelerin ve değişimlerin arka planında işleyen esas faktörleri ve hakim eğilimleri doğru saptamaları oldukça önemlidir. Bu nedenle, hafızanın manipülasyonu ve yanlış yorumlanması, arka planda işleyen dinamikleri gizleyerek ideolojik bir işlev görür. Dolayısıyla gelecekteki nesillerin tarihsel gerçekleri doğru anlamalarını ve onlardan gerektiği gibi ders çıkarmalarını engelleyebilir. Bu yüzden, tarihsel araştırmaların şeffaflık içinde yürütülmesi, nesnel veriler ve kaynaklarla desteklenmesi kadar onların doğru biçimde yorumlanması da büyük bir gereklilik haline gelmektedir. Dürüst ve etik bir yaklaşımla, tarihsel olayları tüm yönleriyle ele almak suretiyledir ki toplumsal hafızanın çarpıtılmasını önlemek mümkündür. Böylece, tarihsel tecrübelerden elde edilen bilgilerle, toplumların daha iyi bir geleceğe doğru yol alması sağlanabilir. İnsanlığı ileriye taşıyan en önemli unsurlardan biri, geçmişten alınan derslerle gelecekte daha barışçıl ve adil bir dünya inşa etmektir; bu da uluslararası iş birliği ve diyalog gibi unsurların güçlendirilmesini gerektirir.

Kısacası, tarihsel yaklaşımlarda somut gerçekleri gözden kaçırırsak olayları doğru değerlendiremeyiz. Tarih, geçmiş olayların kaydının yanı sıra bu olayların nedenlerini ve toplumsal dinamiklerini anlamak için bir fırsattır. Tarihsel olayları değerlendirirken dikkatli bir analiz yapmak, bireyler ve toplumlar için geleceği şekillendiren önemli bir adımdır. Buna herkesin dikkat etmesi gerekmektedir; çünkü geçmişte yapılan hatalardan ders almak, gelecekte daha bilinçli kararlar almak açısından kritik bir öneme sahiptir.

Pragmatizmin Ötesine Geçebilmek

Öncelikle, hafızanın ne ulusların ne de bireylerin tekelinde olduğunu vurgulamak istiyorum. Bu nedenle hafıza çalışmalarının önemi büyüktür. İnsanların yalnız kaldıklarında bile tarihsel gerçekleri ve doğruları dile getirebilmeleri gerekir; zira bu, bireylerin kendi kimliklerine, geçmişlerine ve toplumsal bağlamlarına duydukları saygıyı ortaya koyar. Hafıza sadece kişisel bir deneyim olmakla kalmaz aynı zamanda kolektif bir miras niteliğini de taşır. Bu durum, vicdan özgürlüğüne sahip, onurlu ve başı dik bireyler olarak yaşamamıza katkıda bulunur ve toplumsal dayanışmayı güçlendirir. Tersi bir senaryo ise, toplumsal hafızanın yozlaşmasına ve bireylerin ideolojik kırılganlık sonucu gerçeklikten bütünüyle kopmalarına da yol açabilir; bu ise yaşam standartlarımızı olumsuz etkileyebilir ve geleceğe dair umut ve hedeflerimizi bir gün gelip sorgulamamıza sebep olur.

Tarihsel Gerçeklerle Yüzleşebilmek: Sovyet Zaferi Tarihsel Bir Gerçektir

Sovyetler Birliği Nazi Almanyası'nı yenilgiye uğratmıştır. Tarihsel hakikat budur ve bu durum evrensel anlamda kabul edilmesi gereken bir gerçektir. Bununla birlikte, tarihsel hakikati yorumlarken kişisel duygularımızı ve güncel ihtiyaçlarımızı kimi zaman bir kenara bırakabilmemiz gerektiği de aşikar olmalıdır. Tarihsel gerçek, benim ya da başka birinin herhangi bir aktörü ya da ülkeyi, onun yöneticilerini, mevcut ya da geçmiş siyasal rejimini, bu rejimin yanlış yorumlanmasından kaynaklanan uygulamalarını, örneğin Gulag Takım Adalarını ve A. Solijenitsin’in anılarını dikkate alıp almamamızla değişmez; daha açığı bütün bunlar tarihsel olgunun kendisini, ona yol açan ilişkileri, kişilikleri, yapıyı, kısaca onun derinliğini anlamamıza engel olmamalıdır. Benzer bir şekilde, bugünkü Rus hükümetinin Ukrayna’da izlediği işgal politikasını ki bu, benim gibi birçok kişinin görüşüne göre son derece yanlıştır (bunu her fırsatta dile getirdim), dünya politikasındaki henüz netleşmemiş vizyonunu, nükleer silahların yayılmasına karşı tartışmalı tutumunu (yakın zamanda dile getirilmeye başlanan nükleer çok kutupluluk argümanı bunun trajik bir örneği olmalıdır), İran ve Afganistan gibi gerici siyasal rejimlere verdiği güçlü ve açık desteği onaylayıp onaylamamanızla da ilgili değildir. Nitekim bütün bunları ben de onaylamıyorum ve bunlara karşı çıkıyorum hatta kimi zaman öyle sert karşı çıkıyorum ki ilgililer tepki gösteriyorlar; bu da onların demokratik hakları çerçevesinde doğaldır. Bütün bunlara karşılık, nostaljinin gerici etkilerinin toplum hafızasında ve vicdanında yaratacağı muhtemel tahribata dikkat çekmek de aynı sorumluluğun bir başka gereğidir. Bu gerçeğe karşı duyarsızlıkları dahası bunu özendirmeleri; nostaljik ögelerin tamamen pragmatik jeopolitik amaçlarla gerçekleştirilen savaş ve işgalleri meşrulaştırma çabasında ideolojik olarak seferber edilmesi ve dolayısıyla anlatının eksik, tek yanlı bir şekilde ele alınarak tahrif edilmesi dahası bunun tekrarlanması da aynı şekilde yanlıştır. Bunlar Janus'un iki yüzü gibidir. Eğer tarihe saygı gösterilmesi talep edilmekte ise bunu bütün tarafların aynı özenle yapması gerekir. Dolayısıyla yanlış bulduğum bu eğilimleri, olması gerektiği gibi, kıyasıya eleştiriyorum. Eleştirmeliyiz de zira bu meselelerin doğru biçimde ele alınarak tartışılması aynı zamanda günümüzde tarihsel bir sorumluluktur. Kimi zaman sert eleştiriler de alıyorum; bu da aslında, tarihsel konularda farklı görüşlerin olması gerektiğinin bir göstergesidir. Bunların hepsini anlayışla karşılamam gerektiğini de biliyorum zira işin doğasında bütün bunlar var. Ancak, namuslu bir insan ve bir bilim insanı olarak gerçekleri de dile getirmekten asla çekinmiyorum. 

Sovyet Zaferi Ne Kadar Gerçekse, Jeopolitik Hırslar İçin Hafızayı Çarpıtmak O Kadar Yanlıştır

Bir noktayı yeniden ve daha somut biçimde vurgulamama izin verilsin. Eğer tarihsel hakikati kendi güncel ihtiyaçlarınıza göre çarpıtırsanız, örneğin Nazizme yol açan bazı önemli ve çok güçlü etkenleri asla göremezsiniz; bu, tarihsel bilinç ve anlayış eksikliği doğurur. Yirmi Yıl Krizini, Wall Street’teki çöküşü, Büyük Buhran dönemini, efsanevî Alman Enflasyonunu, İngiltere’nin pasif ve kontrolü kaybetmesine neden olan dış politikasını, şimdikine çok benzeyen “ticaret savaşlarını” da asla göremezsiniz. İşte bu nedenlerle tarihsel olaylara siyah ve beyaz olarak bakmak, geçmişin karmaşıklığını ve insanlık tarihi üzerindeki etkilerini anlamak adına son derece yanıltıcıdır; tarih, birçok rengin ve tonun birikimidir ve bu çok sesli yapı, insanlığın gelişiminde kritik bir rol oynamaktadır.

Bilim İnsanının Görevi: Nesnellik, Nedensellik ve Gerçekçilik

Tarihsel anlayış işte tam da bu noktada ortaya çıkar ve bizden basit bir şey talep eder: Nedensellik ve nesnellik. Bakın tarafsızlık demiyorum zira bana göre gerçek bir tarafsızlık ancak üst düzey bir öznellik ile mümkün olan nesnelliğin doğal sonucu ve hediyesidir. Burada uzun epistemolojik tartışmalara girecek değilim ama gerekirse girerim. Tarih o kadar ucuz değildir; her dönemin kendine özgü dinamikleri, olayların arka planı ve insani etkileşimleri ile karmaşık bir yapı oluşturur. Bu nedenle Ukrayna ile Rusya’nın tarihini birleştiren ortak acılarını, bu halkları birbirlerine karşı nefrete değil, yakınlaşmaya ve barışçıl bir çözüme götüren ortak bir bağ olarak görme eğilimindeyim. Eğer tarihe bakışta güncel bir politik çıkarımız olacaksa, bu çıkar da o olmalıdır; insanları birbirine düşman eden değil, aksine anlaşmayı ve empatiyi teşvik eden bir tutum geliştirmek gerekir. Bu çıkar, insanları savaştırmak değil, savaşları sonlandırmak ve halkları birbirine yakınlaştırmak olmalıdır. Toplumlar tarihsel travmalarını aşarak daha aydınlık bir geleceğe yönelmelidir; bu, yalnızca bireysel değil, kolektif bir irade gerektirir. İkincil güncel politik amaç ya da çıkar, bana kalırsa, yükselmekte olan aşırı sağ tehdidine karşı gereken tedbirlerin nasıl alınacağına dair kapsamlı bir düşünme ve araştırma çabasına ilham vermesi olabilir. Böylece toplumsal düzenin ve insani değerlere saygının korunması mümkün olacaktır. Bunlar yapıcı çabalardır ve yapıcı çabalar, bana kalırsa, tarihe yaklaşımımızdaki temel motivasyon olmalıdır. Tarih bilgisinin ışığında, geleceğe dair daha umut verici ve kapsayıcı yaklaşımlar geliştirmek, geçmişten ders almakla mümkündür.

Empati ve Barışa Doğru: Ortak Acıdan Öğrenmek

Kısaca tekrarlamak gerekirse, makalenin özü şudur: tarihi doğru anlamalıyız. Tarih, sadece geçmiş olayların kaydı değil, aynı zamanda toplumsal dinamiklerimizi şekillendiren, gelecekteki kararlarımızı etkileyen bir aynadır. Sosyal bilimlerdeki en önemli bilim dalı tarihtir ve bizden daha dikkatli ve kapsamlı bir yaklaşım beklemeyi hak ediyor. Onun derinliklerine inerek, sadece olayları değil, bu olayların arkasında yatan nedenleri ve sonuçları da analiz etmeliyiz. Böylece, tarihsel bilgiyi sadece öğrenmekle kalmaz, aynı zamanda günümüz toplumlarının sorunlarına daha bilinçli çözümler üretebiliriz. Tarihsel perspektife sahip olmak, kültürel ve sosyal kimliğimizi anlamamız açısından olduğu kadar gelecek vizyonumuzu daha net ve açık biçimde tayin edebilmemiz için de son derece önemlidir.


9 Mayıs 2025, Ankara

Yorumlar